6 Mart 2022

2022: Küresel Jeopolitiğin Ekonomi-Politikle Kesişmesi

2022: Küresel Jeopolitiğin Ekonomi-Politikle Kesişmesi

TAHA ÖZHAN

Soğuk Savaş sonrası, özellikle de milenyumdan bu yana, belli bir çerçeveye oturan, emperyal veya bölgesel kurucu bir vizyona yaslanan, kuşatıcı veya katılımcı jeopolitik arzı hem küresel hem de bölgesel düzeyde ciddi anlamda azalma eğilimi içerisine girdi. Buna mukabil küresel kalıcı sonuçları olan ekonomi-politik dinamikler ise güçlenmeye başladı. Etkili güçler ya da jeopolitik düzen veya eksen inşa edebilecek kapasitedeki aktörler, “terörle savaş” dinamiğine esir oldukça, jeopolitik daralma arttı. Bu jeopolitik düşüşten Çin ekonomi-politik bir yükseliş imkânı buldu. Küresel düzeni asgari düzeyde mümkün kılan Kuzey’in sağladığı arzla Güney’in ortaya çıkardığı talebin buluştuğu denge noktası hem çok hareketlendi hem de kısa sürede radikal kaymalar yaşandı. Fiyat istikrarından arz dengesine, caydırıcı güvenlik dengesinden bölgesel istikrara, küresel kurumların asgari işlevselliğinden bölgesel organizasyonların etkisine, büyük güçler rekabetinden komşu ülkeler arası güvenlik politikalarına varıncaya kadar bir dizi etkin dinamiğin yönetilebilir dengesi de bir yönüyle mezkûr jeopolitik ve ekonomi-politik arz ve talebin buluşmasıyla gerçekleşiyor.

Düzen kurucu ve dengelenmeyi sağlayıcı jeopolitik arzın gerilediği son 20 yılın ardından ortaya çıkan COVID’le, cari denge aynı anda her iki dinamiği de derinden sarstı. ABD’de Trump’ın kaybetmesiyle milenyum sonrası dönemdeki jeopolitik yönsüzlüğün sona ereceğine dair beklentiyle de pandemi sonrası arayışlar hızlandı, yeni dengelenmenin küresel ve bölgesel projeksiyonları ortaya çıkmaya başladı. 2022, küresel jeopolitik eğilimleri şekillendirme gücüne sahip olan aktörlerin ve dinamiklerin küresel ekonomi-politik devinimlerle karşılaşma yılı olacaktır. 2022 bir yönüyle bu karşılaşmanın başlangıcı olsa da önümüzdeki yıllar boyunca küresel jeopolitiğin bu gerilim içerisinde hareket etmesi beklenebilir.

2022 jeopolitik/ekonomi-politik kesişmesi sadece büyük güçler rekabeti açısından sert bir karşılaşma olmayacak. Aynı zamanda bu karşılaşmanın dinamikleri içerisinde yer alan hemen her ülkeyi de etkileyecek. Başta AB olmak üzere Rusya, Türkiye, Körfez ve İran, Hindistan, Japonya ve Latin Amerika’daki büyük ülkelerin de pozisyonlarını gözden geçirmek ve güç maksimizasyonu için güncellemeler yapmaları gerekecek. AUKUS (Avusturalya-ABD-İngiltere) paktıyla ilk adımını dar bir Anglo-Sakson eksen inşasıyla atan yeni jeopolitik dinamiğin; ABD-Çin rekabetiyle oluşacak sıkışmayla küresel bir “jeopolitik ve ekonomik basınca” dönüşeceğini tahmin edebiliriz. Bu basıncın hissedilmeye başlanacağı 2022’de; son 20 yılın oluşturduğu yönsüzlükten çıkmakta zorlanan aktörler dış politika, güvenlik, jeopolitik ve ekonomi-politik başlıklarda ciddi sorunlar yaşayabilir. Bu sıkışmanın fırsatlar oluşturacağı da öngörülmelidir. 2022 değerlendirmesine, öncelikle tam da yukarıdaki karşılaşmayı farklı sorun başlıklarında hissedecek olan Türk dış politikası açısından projeksiyonları ele alarak başlamak, bizlere daha derli toplu bir jeopolitik okuma için yardımcı olabilir.

2022 Riskleri ve Türk Dış Politikası

2021, Türk dış politikası açısından pandeminin dondurduğu birçok jeopolitik başlığın mütevazı da olsa hareketlenmeye başladığı bir yıl olarak kayda geçti. Ancak bu hareketliliğin Türk dış politikası açısından kayda değer neticeler ortaya çıkardığını söylemek zor. F-35 sorunundan Doğu Akdeniz’e, AB’den ABD ile ilişkilere, Suriye krizinden Rusya ile ilişkilere varıncaya kadar birçok başlıkta statüko korundu. Buna mukabil Azerbaycan-Ermenistan savaşı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Körfez, Mısır ve İsrail’le ilişkilerin yeniden tesisi gibi başlıklarda ise hareketlilik yaşandı. Bu başlıklar içerisinde 2021’de Türk dış politikasını şekillendiren ana dinamik, Washington’la ilişkilerde devam eden negatif gündemli donmanın ilan edilmemiş bir statükoya dönüşmesi oldu. Kasım 2020’de Trump’ın seçimi kaybetmesiyle Ankara’nın Biden’la yeni bir sayfa açma arzusu görülmesine rağmen, tarafların sorun başlıklarında pozisyonlarını değiştirecek adımlar atmamasından ve müzakere süreçlerini başlatmamalarından dolayı 2021 ABD ile ilişkilerde sorunların statükosunu koruduğu bir yıl olarak geçti.

2022’de Türk dış politikasına geçen seneden kalan en önemli bakiye ise BAE, Ermenistan, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır’la ilişkileri düzeltme, geliştirme ve normalleştirme süreçleri için altlık hazırlanmasıdır. BAE ile 10 yılı bulan ilişkilerin bozulma süreci oldukça hızlı kabul edilebilecek diplomatik adımlar neticesinde düzeltildi. Mısır’la alt düzeyde de olsa diplomatik temaslar başladı. İsrail’le Cumhurbaşkanları düzeyinde telefon görüşmeleri yapıldı. Bu üç ülkeyle kurulan temasın oluşturduğu zemin Suudi Arabistan’la da ilişkilerin yeniden tesisinde yardımcı olacaktır. Pozitif ajanda korunabilirse 2022’de her üç ülke ile de en azından iletişimin açık olduğu bir ilişki düzeyi yakalanabilir. Bu dört ülke ile ilişkilerin düzelmesi Ankara’nın özellikle Güneydoğu ve Doğu Akdeniz jeopolitiğinde risklerinin azalması veya daha yönetilebilir olmasına yardımcı olacaktır. Ancak bu olumlu meyveye rağmen, Türkiye’nin dış politika yapımında yaşadığı yapısal sorunlardan dolayı ilişkilerin düzelmesi, bölgesel normalleşmenin Ankara’nın jeopolitik çıkarlarına uyumlu bir şekilde dönüşebileceği anlamına gelmemektedir. Her dört ülke ile de hedeflenen diplomatik derinlik, ilişkilerin düzelmesi neticesinde açık iletişimin ve ekonomik ilişkilerin yeniden tesisinden ibarettir. Zira Türk dış politikası iç siyasetin dar ekseninin inşa ettiği yeni zeminde, sürdürülebilir derinlikli jeopolitik açılımlardan ziyade taktiksel adımlara, akışkan ittifaklara ve seçmen odaklı siyasal iletişime yönelmiş durumdadır. Başka bir ifade ile Türkiye, “dış politikadan” tekrar “dış ilişkiler” düzeyine rücu etmiş durumdadır. Ekonomik ve demokratik daralma devam ettiği sürece “dış ilişkiler” derinliğini aşacak bir vizyonun ortaya çıkması için zemin de oluşmayacaktır.

2022’de pozitif bir diğer gündem ise Azerbaycan-Ermenistan savaşı sonrasında açılan fırsat penceresinden Erivan’la da ilişkilerin geliştirilmesi girişimidir. 10 yıl önce başlayan girişimlerin akamete uğramasından bu yana donmuş bir sorun alanı olarak kalan Türkiye-Ermenistan ilişkileri üç yeni dinamik yardımıyla gündeme alınıyor. Bunlardan birincisi Ankara-Erivan ilişkileri üzerinde hem jeopolitik hem de siyasal bir vesayet dinamiği oluşturan Azerbaycan’ın Ermenistan’la yaşadığı kısa süreli savaştan kazanan olarak çıkarak “normalleşme sürecine” olumlu yaklaşmasının beklenmesi. İkincisi ise gerek iktidardaki milliyetçi koalisyon hükümetinin gerekse de muhalefetin ezici çoğunluğunun Türkiye içerisindeki Ermenistan ile bir normalleşmeye karşı oluşabilecek toplumsal atmosferin yönetilmesinde tahrik eden değil iktidar lehine tahkim eden bir yaklaşım sergilemesi ihtimali. Son olarak, Türkiye gündeminin ağırlıklı olarak ekonomik kriz tartışmalarıyla şekillendiği bir ortamda yıllardır hem kültürel hem de psikolojik olarak gerilimli bir başlığa dönüşen “Ermenistan’la ilişkilerin tesisinin” daha kolay ele alınabilme imkânıdır.

Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.

MAKALE
About TAHA ÖZHAN
SWITCH THE LANGUAGE


WHO WE ARE

The Ankara Institute is located in Ankara, Turkey. Our teams include academics, former members of the parliament, senior advisers to the Turkish prime ministers and ministers, analysts from prominent think-tanks, NGO directors, and media professionals with many years of experience. We do have extensive experience of working and partnering with leading global think-tanks, NGOs, international organizations, and governmental institutions.